Sunday, November 16, 2008

Frankenstein


(İngiliz yazar Mary Wollstonecraft Shelley tarafindan 1816'da yazılmış fantastik bir roman. Tam adı "frankenstein, or the modern prometheus"tur. Ceset parçalarını birleştirerek oluşturduğu ölü vücudu, elektrik akimi yardımıyla canlandırmayı basaran tıp ögrencisi victor frankenstein'in öyküsünü anlatir.)

Felsefi bir roman olan Frankenstein, daha çok korku romanı olarak hatırlanır. Öyle ki, kitabı okumayıp filmini seyretmeyenler için bile Frankenstein adı bir korku unsuru olmuştur. Gerçekte Frankenstein korku veren roman kahramanı değildir. Roman toplum dışına itilen, kendi savaşını veren ve bu savaşta yenilen farklı insanların acıklı öyküsüdür aslında. Romanın kahramanı Dr. Frankenstein hastalıklara son verebilmek için insanı yeniden yaratmayı, böylelikle de ölümsüzlüğe ulaşmayı istemektedir. Deneyleri sonucunda Frankenstein diye bildiğimiz ucubeyi yaratır ama ondan memnun kalmaz ve kaçar. Yaratık ise kendisini yaratanı tanıyordur ve neden insanların ondan korkup kaçtıklarını bilmiyordur, babasını (Dr. Frankenstein'ı) bulup, ondan hesap sormak ister. Yüreği müşfik, mizacı yumuşak olsa da görenlerde korku uyandırdığı için toplumdan tecrit edilir. Frankensteın bir aileyi izlemeye başlar. Ailedeki fertlerin birbirlerine karşı duyduğu sevgiyi görür ve kendisini yalnız hisseder. Babasından(Dr. Frankenstein)bir eş ister ama Dr. Frankenstein onun duygularını önemsemez. Yalnızlığı arttıkça acımasızlaşır ve kendisini yaratandan korkunç bir şekilde öc almaya girişir.

Yaratıcısı Dr. Frankenstein, bilimsel kibrinin, Tanrı'nın yerine geçmeye arzusunun, kadının rolüne soyunmak ve canlı bir varlık "doğurmak" istemesinin bedelini ödeyecektir. Ucube ve yaratıcısının Mont Blanc'ın gölgesinde karşı karşıya gelmeleri ve kutbun ıssız ve vahşi arazilerinde birbirlerini kovalamaları, bir karabasanın sarsıcı etkisi içinde anlatılır.

Yaratığın, tanrısına başkaldırmasını işleyen romanda, Mary Shelley de tanrıya yaşadığı mutsuzlukların sebebini sormaktadır. Annesinin ölümüne sebep olmasının acısı (annesi onu doğururken ölmüştü), mutsuz ve yalnız çocukluğu, sorunlu eşi, ölen çocukları nedeniyle, yarattığı kahraman aracılığıyla tanrıya başkaldırır: -"Madem beni sevmeyecektin, beni neden yarattın?"


bir de mark twain'den dinleyelim, bu öyküde neler gizli:

[ frankenstein took some flesh and bones and blood and made a man out of them; the man ran away and fell to raping and robbing and murdering everywhere, and frankenstein was horrified and in despair, and said, "i made him, without asking his consent, and it makes me responsible for every crime he commits. i am the criminal, he is innocent." ... [that's exactly] the case of god and man... god made man, without man's consent, and made his nature, too; made it vicious instead of angelic, and then said, "be angelic, or i will ill punish you and destroy you." but no matter, god is responsible for everything man does, all the same; he can't get around that fact. there is only one criminal, and it is not man. ]

türkçesi:
[ frankenstein et, kan ve deriden bir adam yaptı; bu adam kaçtı, öldürdü, tecavüz etti, çaldı; frankenstein korku ve umutsuzluk içinde "bu adamı ben yarattım" dedi, "bu adamı kendi isteği ve onayı dışında var ettim; ve bu beni işlediği her suçtan sorumlu kılıyor"; "gerçek suçlu benim, bu adam suçsuz"... işte bu tam tanrı ile insanın durumudur. tanrı insanı ona sormadan yarattı, insanın doğasını da o belirledi. bu doğayı da sadece meleksi bir saflıkla değil, öfke ve kötülük ile de doldurdu. ve sonra da buyurdu insana: "melekler gibi ol, yoksa seni cezalandırırım ve yokederim." herşeye rağmen, insanın yaptığı herşeyden tanrı (yaratan) sorumludur; ve tabi ki bu gerçek asla değiştirilemez. tek bir suçlu vardır aslında, ve bu suçlu insanoğlu değildir. ]

No comments: