Sunday, December 28, 2008

Gün uzar yüzyıl olur


Mankurt ve mankurtlaşma deyimini literatürümüze kazandıran kişi yirminci yüz yılın en büyük romancılarından biri olan kırgız türk’ü Cengiz Aytmatov’dur. Cengiz Aytmatov’un Türkiye türkçesine “Gün Uzar Yüzyıl Olur” adıyla çevrilen romanında yer verdiği bir kırgız efsanesinde geçer bu deyim. “Nayman Ana” söylencesine göre, kırgızların komşusu ve can düşmanı olan Juan-juanlar son derece gaddar ve acımasızdırlar. Fırsat buldukları zaman komşu kabile ve oymaklara baskınlarda bulunurlar; yakıp yıkarlar, ne bulurlarsa yağmalarlar ve alıp götürdükleri genç tutsakları da mankurtlaştırarak ölünceye kadar kendilerine köle yaparlar. Genç bir tutsağın önce diri diri kafa derisini yüzerler, sonra yaş bir deve derisini kafasına sıkıca sarıp günlerce güneşte bırakırlar. Deve derisi kurudukça kafayı sıkar ve genç tutsağın beyni zedelenip en sonunda hiçbir şey hatırlayamaz hale gelir. Kimdir, nedir, necidir, nereden gelmiştir? bu soruların hiçbirinin cevabını veremez. Bu hale gelmiş kişi artık bir mankurt olmuştur ve serbest bırakılsa bile kaçıp gidebileceği hiçbir yer yoktur. Öyle biri ölünceye kadar juan-juanların gönüllü kölesi olarak kalmaya mahkumdur. İşte juan-juanlar nayman ananın da yetişkin bir oğlunu tutsak edip götürmüşler ve onu da bir mankurt haline getirmişlerdir. Ama oğlundan bir türlü vazgeçmeyen ve onu bulup geri getirmeye kararlı olan nayman ana, araya taraya juan-juanların develerini gütmekle görevlendirdikleri oğlunun izini bulur ve gizlice onun bulunduğu yere kadar sokularak karşısına çıkar. Ne var ki oğlu kendisini tanımamaktadır. Kendi adını dahi bilmemektedir. Nayman Ana ısrarla oğluna kendisini tanıtmaya çalışır. Ona adını, kendi adını, babasının adını boş yere tekrarlayıp durur. Ama oğlu geçmişine ilişkin en ufak bir şey hatırlayamamaktadır. Birkaç gün daha oğluna geçmişini hatırlatmak için yanına kadar sokulan nayman ananın her seferinde oğluna söylediği şudur:”senin atan (baban) dönenbay. sen dönenbay’ın oğlusun!” Fakat birgün oğlunun efendisi olan juan-juanlar durumdan işkillenirler ve köleye karşısına çıkacak yabancı her kim olursa olsun onu oklayıp öldürmesi buyruğunu verirler. Köle elbette bu emre itaat edecektir. Nitekim nayman ana son bir kez daha karşısına çıktığında oğlunun elindeki yay ve oku kendisine doğru yönelttiğini görür ve bu onu son görüşü olur. Köle efendilerinin buyruğunu yerine getirmekte bir an bile duraksamamış ve okunu annesinin kalbine saplamıştır. Söylenceye göre zavallı nayman ananın ruhu bir kuş olur ve sürekli olarak juan-juanların mankurtlaştırdığı biricik oğlunun başının üstünde durmadan döner. Dönerken de sürekli olarak “senin atan dönenbay! senin atan dönenbay! dönenbay” diye tekrarlayıp durur. Bundan ötürü o kuşun adına “dönenbay” kuşu demişlerdir…

Romanda anlatılanlar, bir günün hikayesidir. Ama yüzyıldan fazla süren bir günün yüzyıllık süreye yayılan olayların hatırlandığı bir günün hikayesidir bu. Yedigey dostu kazangapın öldüğü gün kendi hayatının ve sarı özek bozkırlarının bütün geçmişini hatırlar. Bir kırgız efsanesi olan nayman ana ve juan juanlar tarafından kaçırılıp başına deve derisi geçirilen şuurları kaybettirilip mankurtlaştırılan bir gencin hikayesi anlatılır. Bunu öldükten sonra ana beyit'e gömülmek istenen kazangap'ın çocuğu sabitcan'ın, babasının vasiyeti olan gömülmek istediği yer konusunda göstermiş olduğu esneklikle ilişkilendirdiğini söylemek yerindedir sanırım. Aytmatov da bununla tamamen - bunu bir söyleşisinde de belirttiği gibi- sovyet sisteminin yaratmaya çalıştığı genel insan anlayışına bağlar, hatta çağdaş mankurt diyor.

Nayman Ana'nın oğlu için okuduğu ağıt şu şekildedir:

ah oğul!
düşmanlar belleğini kökünden söküp attıkları, başına deve derisi sararak kuruyan derinin yavaş yavaş büzülmesiyle, kerpetenle ceviz kırarcasına beynini sıkıştırdıkları kafana görünmeyen bir çember geçirip, kanla karışık korku gözyaşlarıyla yuvarlaklarını dışarı fırlattıkları sarı özekin dumansız ateşinde ölüm öncesi susuzluğun seni canından bezdirdiği dudağını ıslatacak bir damla suyun gökten düşmediği zaman herşeye yaşam veren güneş senin için dünyadaki ışıklar arasında karanin karası, kötünün kötüsü, gözlerini kör eden bir ışık olmadı mı?
ah oğul!
sen acıdan kıvır kıvır kıvranırken, avaz avaz çığlıkların bozkırda yankılandığı, geceler-gündüzler boyu çırpınarak ,haykırarak tanrıya seslendiğin gökyüzünden boş yere yardım beklediğin kahredici azaplar sonunda boşalan kusmuklar, ıstırap kasılmalarıyla gövdenden dışarı akan boklar, sidikler içinde debelendiğin, bu pis kokular arasında bir yandan sinekler yer, bir yandan yavaş yavaş aklını yitiririken tükenip gittiğin zaman, hepimizi yaratan, yarattıktan sonra da dünyada kendi başımıza bırakan tanrıyı kalan bütün gücünle lanetlemedin mi?
ah oğul!
karanliğin örtüsü,işkencenin sakatladığı aklını ağr ağır dışarıya kapadığı zorla elinden alınan belleğin geçmişle bağlantısını geriye dönülmez bir şekilde kopardığı yaban hayvanları gibi çırpındığın sırada annenin bakışını yaz günleri oyun yerin olan dağin dibindeki akan derenin şiriltisini, unuttuğun harap olmuş bilincinde, kendi adin babanin adi kayıplara karıştığı aralarında büyüdüğün insanlarin yüzü sana utangaç utangaç gülümseyen kızın adı, zihninden silinip gittiği, anımsamamanın uçurumuna yuvarlandiğin zaman seni karnında filizlendiren, sonrada böyle bir gün için dünyaya getiren annene lanetlerin en büyüğünü yağdırmadın mı?

Bana göre romanda en çok işkence sahnesi akılda kalır ve insanı etkileyen cümleler kısaca şöyle özetlenebilir: Kafaları traşlanarak deve derisinden yapılmış bir başlık geçirilen insanlar güneşte bırakılırlar. Zamanla kuruyan deve derisi kafaya sıkıca yapışır. Bu arada yeniden uzayan saçlar çıkacak yer bulamazlar ve kafanın içine (beyine) doğru uzarlar. Kişi, zamanla hafızasını kaybederek yaşayan bir robota dönüşür ve sadece efendisini tanır, onun sözünü dinler. Bu insanlara mankurt adı verilir. Romanda da nayman ana, mankurt olan oğlu tarafından öldürülür.

Friday, December 12, 2008

Bilirmisin

Tam sınırdan kaçarken vurulmak nedir bilir misin?
Nöbetçiler ha gördü, ha görecek
Parmaklarının ucu dikenli tellere değdi değecek...
Ama... Bir adım daha atamazsın.
Uzanıp tutamazsın;
Göz pınarlarında donup kalır hayallerin,
Planların, kaçışın, kurtuluşun.
Ve deler sevgi dolu yüreğini,
Sevgi bilmeyen bir kurşun.
Bir okyanus da boğulmak nedir bilir misin?
Batan bir gemiye el sallayamamak, oturup ağlayamamak,
Birkaç kulaç ötedeki bir tahta parçasını tutamamak,
Nedir bilir misin?
Sevmek nedir bilir misin?
Bir şeyler tutuşur yüreğinde kıpır kıpır
Bütün benliğini sarar, ısıtır.
Her gülüşte yeniden doğarsın
Ve bin kere ölürsün her iç çekişte
Nasıl anlatsam bilmem ki.
Yani 'sevmek' işte.
Duymak nedir bilir misin?
Duymak, ama anlatamamak
Çemberini kıramamak kelimelerin.
Tam dilinin ucuna gelmişken söyleyememek
'Seviyorum' diyememek
Yani ölümü yaşamak nedir bilir misin?

Ümit Yaşar OĞUZCAN

Dudak Payı

Çay bardağında bırakılan
Dudak payı kadar bile
Uzak kalamam gözlerine
Yakın olsun isterim
Ellerime ellerin
Yanındaki beton binaya
Yaslanması gibi
Köhne bir evin
Seni bir çivi
Gibi çaktım
Çünkü beynime
Ve toplayıp
Bütün kerpetenleri
Attım denize.

Sunay Akın

Her şey sende gizli

Yerin seni çektiği kadar ağırsın,
Kanatların çırpındığı kadar hafif.
Kalbinin attığı kadar canlısın,
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç.
Sevdiklerin kadar iyisin,
Nefret ettiklerin kadar kötü.
Ne renk olursa olsun kaşın gözün,
Karşındakinin gördüğüdür rengin.
Yaşadıklarını kar sayma,
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;
Ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün.
Gülebildiğin kadar mutlusun,
Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin.
Sakın bitti sanma her şeyi,
Sevdiğin kadar sevileceksin.
Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın.
Bir gün yalan söyleyeceksen eğer,
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın.
Unutma yagmurun yağdığı kadar ıslaksın,
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin.
İşte budur hayat!
İşte budur yaşamak, bunu hatırladığın kadar yaşarsın.
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun.
Çiçek sulandığı kadar güzeldir,
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli,
Bebek ağladığı kadar bebektir.
Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,
Sevdiğin kadar sevilirsin.

Can Yücel

Thursday, December 11, 2008

Uzun yolları da göze alabilen bir dostluk

Ya biz, binde bir karşımıza çıkan dostluk,
arkadaşlık, sevgililik fırsatlarını ne yapıyoruz?
Akşamüstünün bir saatinde,
yorgun gövdemizi yaslayıp mırıl mırıl konuşabileceğimiz,
omzumuza dolanan bir kolun,
başımızı yaslayabileceğimiz bir omzun,
belimizi kavrayan bir elin,
uzun yollara dayanıklı aşkların sahibi karşımıza çıktığında
tanıyabiliyor muyuz onu, değerini biliyor,
biricikliğini, benzersizliğini anlayabiliyor muyuz?

Yoksa hayatı sonsuz, fırsatları sayısız sanıp
kendimizi hep ilerde
birgün karşılacağımızı sandığımız bir başkasına
bir yenisine ertelerken
hayat yanımızdan geçip gidiyor mu?

Karşımıza erken çıkmış insanları yolumuzun dışına
sürerken bir gün
geri dönüp onu deliler gibi arayacağımızı hiç hesaba katıyor muyuz?
Hayat her zaman cömert davranmaz bize,
tersine çoğu kez zalimdir.
her zaman aynı fırsatları sunmaz,
toyluk zamanlarını ödetir.
Hoyratça kullandığımız arkadaşlıkların,
eskitmeden yıprattığımız dostlukların,
savurganca harcadığımız aşkların hazin hatırasıyla
yapayalnız kalırız bir gün

Bir akşamüstü yanımızda kimse olmaz,
ya da olanlar olması gerekenler değildir.
Yıldızların bizim için parladığını göremeyen gözlerimiz,
gün gelir hayatımızdan kayan yıldızların gömüldüğü maziye kilitlenir...

Kedilerin özel bir anını yakalamak gibidir kendi hayatımızdaki
olağanüstü anıları ve olağanüstü kişileri yakalamak.
Bazılarının gelecekte sandıkları 'Bir gün' geçmişte kalmıştır oysa;
hani şu karşıdan karşıya geçerken trafik ışıklarında rastladığımız ,
omzumuzun üzerinden şöyle bir baktığınız sonra da boşverip
'Nasıl olsa ileride bir gün tekrar karşıama çıkar'
dediğinizdir.

Oysa tam da o gün bu zalim şehri terk etmiştir o;
boş yere bu sokaklarda aranırsınız...

Murathan Mungan

(bu şiire bayılıyorum ya hiçbir şeyi ertelememiz gerektiğini ve ileride pişmanlık duyabileceğimizi çok güzel anlatmiş bence.)

Monday, December 8, 2008

Konu savaş ve savaş psikolojisi

Savaş psikolojisini iyi anlatabilmiş diyebileceğim 3 tane film seçtim. Bu filmlerin bir diğer ortak yönü ise üçünün de Vietnam savaşı‘ndan sonra çekilmiş olmaları… Hollywood endüstrisi bu adaletsiz savaştan oldukça kar etmişe benziyor. Yine de biraz olsun objektif kalmayı başarabilmiş birkaç film var…İşte onlardan bazıları:

1-Apocalypse Now

Albay Kurtz:

“Dehşet…Dehşetin bir yüzü vardır…ve sen dehşetle arkadaş olmalısın.
Dehşet ve manevi terör senin arkadaşlarındır.
Eğer değillerse korkulacak düşmanlardırlar.

Özel Birlik’te olduğum zamanı hatırlıyorum da, yüzyıllar önce olmuş gibi geliyor…
Çocuklara aşı yapmak için kampa gitmiştik…
Çocuklara kolera aşısı yaptıktan sonra kampı terk ettik.
Ve yaşlı bir adam arkamızdan geldi.Bir şeyler taşıyordu.
Hiçbir şey söyleyemedi…

Oraya geri gittik.
Onlar gelmişler ve bütün aşılı kolları kesmişler.
Orada birikmiş bir şeyler vardı,küçük kollar yığını…ve hatırlıyorum…
Ben…ben…Ben ağlamıştım.
Büyükanneler gibi gözyaşı dökmüştüm.
Dişlerimi kırmak istedim…”


2-Full Metal Jacket

(İçinde vietnamlı köylülerin bulunduğu toplu bir mezarın başında er joker ve bir albay konuşurlar..Er Joker’in üniformasının üzerinde bir barış rozeti takılıdır)

Albay: O rozet de ne?
Er Joker: Barış işareti efendim.
Albay: Nereden buldun onu?
Er Joker: Hatırlamıyorum efendim.
Albay: Kaskında ne yazıyor?
Er Joker: ”Öldürmek için doğdum.” efendim.
Albay: Kaskına ”öldürmek için doğdum” yazıp barış rozeti takıyorsun. Bu saçmasapan bir şaka mı Palyaço? Ne anlama geliyor bu?
Er Joker: Bilmiyorum efendim.
Albay: Hiçbir şey bilmiyorsun…Soruma cevap ver, yoksa disiplin cezası alacaksın.
Er Joker:İnsan ruhundaki ikiliğe gönderme yaptım efendim…İnsan ruhundaki ikilik, Jung’un düşüncesi.
Albay: Sen kimin tarafındasın?
Er Joker: Bizim efendim.
Albay: Ülkeni sevmiyor musun?
Er Joker: Evet efendim.
Albay: O zaman kurallara uy. Bize katıl ve büyük zafer için çalış. Askerlerimden emirlerime Tanrının emirlerine uydukları gibi uymalarını isterim…Vietnamlılara yardım ediyoruz, çünkü hepsinin içinde dışarı çıkmaya çalışan bir Amerikalı var.

3-Platoon

(Er Chris Taylor’ın büyüannesine yazdığı mektuptan bir kesit)

“…Bir zamanlar birileri şöyle yazmış.”Cehennem, mantığın imkansızıdır.”
İşte burası tam da böyle - cehennem…
Şimdiden nefret ediyorum ve daha bir hafta oldu. Lanet bir hafta, büyükanne.
Yaptığım en zor iş ön kolcu olmak…Bu hafta bunu üç kere yaptım.
Ne yaptığımı bilmiyorum…
Düşman bir metre önümde olabilirdi ve ben bunu bilemezdim…. Çok yorgunum…
Sabahın beşinde kalkıp gün boyu çalışıyoruz, ikindide kamp kuruyoruz, avcı çukuru kazıyoruz, yemek yiyip gece pususu veya ormanda dinleme noktası kuruyoruz. Kimse ne nasıl yapılır söylemiyor, çünkü ben yeniyim.
Yeniler kimsenin umurunda değil. Adını bile öğrenmek istemiyorlar.
Yeninin hayatı önemli değil, çünkü o henüz yükünü taşımamış…
Dediklerine göre, öleceksen ilk birkaç hafta içinde ölmek daha iyi… Sebebi de, çok fazla acı çekmemiş oluyorsun.
Şansın varsa, çevreye yatıp üç saattebir nöbet değiştiriyorsun. Belki gecede üç-dört saat uyuyorsun. Ama gerçek anlamda uyumuyorsun.
Buna bir yıl boyunca dayanamam, büyükanne… Buraya gelmekle çok büyük birhata yaptığımı düşünüyorum…”

(Alıntıdır.)

Apocalypse Now bize bu psikolojiyi dolaylı yoldan anlatmaya çalışmış. Burada otoritenin baskısının insan doğası karşısında ne kadar çaresiz kaldığını görüyoruz. Albay Kurtz her ne kadar emirleri vermekle sorumlu bir asker olsa dahi iş bu emirleri sorgulama safhasına geldiğinde durum çok farklı bir hal alıyor ve “insanlık” kavramı burada rolünü üstleniyor.
Full Metal Jacket ise bize bir ikilemi anlatmış… Er joker bir yandan barış kavramı üzerine bazı yorumlara sahipken öte yandan mihferindeki “born to kill” yazısı ile bu ikilemi açıklıyor. Savaş psikolojisi ve bulunduğu ortam onu “öldürmek için doğmak” kavramına yoğunlaştırmış olsa bile, o aslında bir barış yanlısı olarak görünüyor. Barış rozeti, öyle bir savaş ortamında ikilemlerin en çaresiz hali gibi…
Platoon filmi ise bu iki eserin oldukça dışında bir görüntü çizmekte… Çaresizlik Er Chris Taylor’ın mektubundan çok güzel okunuyor… Savaş psikolojisinin belki de en saf hali…Düşünme kavramından çok uzaklarda, sadece emirleri uygula doğrultusunda hareket eden bir karakter çizilmiş bu filmde…

Thursday, December 4, 2008

How much dolars are you worth?

Sizce kaç dolar edersiniz?

Her insanın bir değeri var mıdır? Eğer bu soruya "Evet," yanıtını veriyorsanız, humanforsale.com adlı internet sitesinin anketine katılarak kaç dolar ettiğinizi öğrenebilirsiniz. Bu değer, vücut yapısı, eğitim seviyesi, gelir, yaş, boy ve kilo gibi özellikler göz önüne alınarak hesaplanıyor. Ama en önemli kural, sorulara dürüstçe cevap vermek. Kimliğinizi belirtmeden ankete katılabiliyorsunuz. Şimdilik 10 milyonun üzerinde kişinin fiyatı belirlenmiş durumda. Buradan değerini merak eden çok fazla kişinin olduğu sonucunu çıkarmak mümkün. İnternet sitesindeki sorular, üç bölüme ayrılmış durumda. İlki fiziksel faktörler. Burada yaş, boy, saç ve göz rengi, ayak numarası ve etnik özelliklerinizin yanı sıra IQ seviyeniz ve kaç dil konuştuğunuz soruluyor. İkinci bölümde hayat tarzınıza dair sorular var. Alkol ve sigara kullanıp kullanmadığınız, ne sıklıkta spor yaptığınız, kumarla olan ilişkiniz gibi... Üçüncü bölümde ise kişisel özelliklerinizi belirtmeniz isteniyor. Yetenekleriniz, yardım kuruluşlarında çalışma isteğiniz veya hangi konulara duyarlı olduğunuz da cevaplandırmanız gereken sorular arasında.
(alıntı sabah 2007)

http://www.humanforsale.com/

(ilginç bi site olmuş bence girmenizi tavsiye ederim IQ'nuzu öğrenmek için de bir test bulunuyor fakat basit sorular sorulmuş ki normal bi insanın IQ'su ortalama 90-109 arasındadır. 110 ve üstü ileri zekalı, 120 ve üstü üstün zekalı, 130 ve üstü çok üstün zekalı olarak kabul edilir ki testi çözdüğümde benim 140 çıktı yani pek gerçeği yansıtıcı bir test değil onu belirtmek istedim. ve sonunda her özelliğiniz fiyatlanıp toplanıyor.)