Sunday, September 26, 2010



Düşlerim, suda çekmiş ceketim gibi küçüldü.
Büyütülecek bir şey yok aslında;
Başkalarının da dediği gibi, geçecek elbet.
Bir şiir yazacağım, birkaç bardak kahve, biraz türk filmi, biraz
arabesk şarkılar…
...Hepsi bu.
Çatlayan saksılarımda yeşerecek, vurulan kuşların kanatları.
Seni unutmaya yaklaştıkça, bir susamlı şeker atacağım ağzıma.
Bir şeker, bir şeker daha…
Dilimde eriteceğim sancılarımı.
İstanbul kimse için ağlamıyor,
Ve ben hep bu havalarda terk edeceğim yalnızlığı, getirdiğin
bütün şehirlerden.

şizofren heceler


Şans oyunlarındaki tutmayan rakamlarım ben.
Her çekilişte hüsrana uğratan ve yırtıp atılan kuponum.
Global bir hızla büyüyor içimdeki kalabalık.
Hipertansiyondan öldü umutlarım.
Belli şarkıları söyletmeye mecbur edilen halk korosunda kayboluyor sesim.
...İsmini koyma görevini üstlendiğim bir hastalıkla yaşıyorum.
Şuurumda aşırı bir sensizlik yüklü, onunla geziyorum.
ve hazırlıksız yakalanıyorum hayata.
Hak etmediğim sıfatlarla aranıyorum..

şizofren heceler - Onur Köybaşı

Wednesday, September 15, 2010

İtibar - Karakter



İtibarı, içinde yasadığın ortam belirler
Karakteri, inandığın doğrular...
İtibar, sandığın şeydir;
karakter olduğun şey...
İtibar fotoğraftır;
...karakter ise yüz..
İtibar dışardan gelir;
karakter içerden..
İtibar, yeni bir topluluğa girdiğinde sahip olduğundur;
Karakter giderken elinde olan..
İtibarın bir anda olur;
karakterin , ömür boyunca..
İtibarin bir saatte öğrenilir;
karakterin bir yılda açığa çıkmaz..
İtibar mantar gibi büyür;
karakter sonsuza kadar sürer
İtibar zengin veya fakir yapar;
karakterse mutlu ya da mutsuz..
İtibar insanların mezar taşına kazıdıklarıdır;
karakter meleklerin Tanrı huzurunda senin için söyledikleri..

William Hersey Davis

Wednesday, September 1, 2010



Tanrı soracak sana, neden bırakıp gittin?
İyi ezberle! sevmiyordum diyeceksin..
Tanrı bana soracak, niye bu kadar sevdin?
Duyma söyleyeceklerimi, unut gitsin!"

K.İ


Elimi telefona uzattım;
'Aradığınız kişiye şuanda ulaşılamıyor!'
Aradığımız kişilere ne zaman ulaşabildik ki!
Biz zaten onları hep ulaşılamadıkları için aradık...


Sen bana mı soruyorsun... ' Yanlızlığı sever misin? ' diye..
Ben ki çayı bile iki şekerli içerim.. Birlikte erisinler diye..!

*Cemal Süreya

Sunday, May 2, 2010

Hayat

Gidene kal demeyeceksin...
Gidene kal demek zavallılara,
Kalana git demek terbiyesizlere,
Dönmeyene dön demek acizlere,
Hak edene git demek asillere yakışır.
Kimseye hak ettiğinden fazla değer verme,
yoksa degersiz olan hep sen olursun...

Düsün...
Kim üzebilir seni senden başka?
Kim doldurabilir içindeki boşluğu sen istemezsen?
Kim mutlu edebilir seni,sen hazır değilsen?
Kim yıkar, yıpratır seni sen izin vermezsen?
Kim sever seni, sen kendini sevmezsen?
Herşey sende başlar, sende biter...
Yeter ki yürekli ol, tükenme, tüketme, tükettirme içindeki yaşama sevgisini...
Hep hatırla: " Çaresizseniz, Çare Sizsiniz..."

Öyle bir hayat yaşadım ki cenneti de gördüm cehennemi de.
Öyle bir aşk yaşadım ki tutkuyu da gördüm, pes etmeyi de.
Bazıları, seyrederken hayatı en önden kendime bir sahne buldum, oynadım.
Öyle bir rol vermişlerki okudum,okudum...anlamadım.
Kendi kendime konuştum bazen evimde.
Hem kızdım, hem güldüm halime..
Sonra dedim ki; söz ver kendine;
Denizleri seviyorsan, dalgaları da seveceksin!
Sevilmek istiyorsan, önce sevmeyi bileceksin!
Uçmayı seviyorsan, düşmeyi de bileceksin!
Korkarak yaşıyorsan, yalnızca hayatı seyredeceksin!
Öyle bir hayat yaşadım ki;
Son yolculukları erken tanıdım.
Öyle çok değerliymiş ki zaman
Hep acele etmem bundanmış, anladım.

Friedrich NIETZSCHE

Friday, April 2, 2010

Anlaşmanın Sırrı

Papa ve Moiz

Birkaç yüzyıl önce Papa bütün Yahudilerin Roma'yi terk etmeleri gerektiğine karar verir. Doğal olarak Yahudi toplumundan büyük bir tepki gelir. Bunun üzerine, Papa, Yahudi toplumundan önde gelen birisiyle karşılıklı dini bir müzakere yapmalarını önerir. Yahudiler kazanırsa kalacaklar, Papa kazanırsa gidecekler. Yahudiler çaresiz kabul eder ve temsilci olarak Moiz'i seçerler. Ancak Moiz'in Papa ile ayni dili konuşamaması nedeniyle müzakere de konuşmak yerine sadece işaret dilinin kullanılmasını teklif ederler. Papa kabul eder.

Müzakere günü geldiğinde iki taraf karşılıklı yerlerini alırlar ve karşılıklı olarak bir süre bakıştıktan sonra Papa elini kaldirarak 3 parmağını gösterir. Buna karşılık Moiz tek parmağını kaldırır.
Papa parmaklarını sallayarak başının etrafında çevirir. Moiz ise parmağıyla yeri işaret ederek oturduğu yeri gösterir.
Papa yanındaki çantadan bir parça Ekmek ve şarap çıkartınca Moiz de bir elma çıkartır. Bunun üzerine Papa ayağa kalkarak :

"Ben pes ediyorum, Yahudiler kalabilirler" der.

Müzakere sonrasında Papa'nın etrafına toplanan kardinaller Papa'ya ne olduğunu sorduklarında Papa;

- Ben önce 3 parmağımı gösterip Kutsal Üçlüyü işaret ettim. Buna karşılık o bana tek parmağını gösterip her iki dinin de tek tanrıyı tanıdığını söyledi. Ben parmaklarımı sallayıp başımın etrafında çevirerek tanrının bizim etrafımızda olduğunu gösterdiğimde o da oturduğu yeri işaret ederek tanrının onların durduğu yerde de olduğunu işaret etti. Ben kutsal ekmek ve şarap çıkartıp tanrının bizim günahlarımızı bağışladığını göstermek istediğim zaman da hemen bir elma çıkartıp bana ilk günahı hatırlattı.

Herifin her şeye bir cevabı var. Ne yapabilirdim ki?

Aynı sırada Yahudi cemaati de Moiz'in etrafını sarmış ona nasıl başardığını soruyorlardi. Moiz:

- Önce bana 3 parmağını gösterip 3 gün içinde burayı terk etmemizi istedi. Ben de ona bir tekimizin bile ayrılmayacağımızı söyledim. Sonra bütün şehrin Yahudilerden temizleneceğini söyledi. Ben de, hiç bir yere gitmeyip olduğumuz yerde kalacağımızı söyledim.
- Sonra ne oldu? diye kalabalık heyecanla sormuş.
- Valla, sonrasını ben de pek anlamadım. Adam biraz hiddetlendi ve öğle yemeğini çıkarttı. Bunun üzerine ben de benimkini çıkarttım. Hepsi bu!..

Monday, March 29, 2010

Hac

"Kılıcını ancak yol'un , gerçeğin ve hayatın senin yüreğinde olduğunu farkedersen bulabilirsin.."

"Kendini bilge sanan insanlar, yönetmek vakti geldiğinde kararsız,
itaat vakti geldiğinde asi olurlar.
Emir vermeyi ayıp, emir almayı şerefsizlik sayarlar."

Paulo Coelho

Friday, March 26, 2010

Denizin beklediği

seni sevmek mor denizlerdi biraz
ne kadar gidilse bir o kadar bitmeyen
umutlar ve yıkılmalar ardında direnilen
seni sevmek mevsimler içinde en güzel yaz

seni sevmek yaşamın aşılmaz büyüklüğü
seni sevmek kan dolu yüzyılları korkutan
ve sığınıp ılık kıyı kentlerinde biraz akşam
seni sevmek çocukların düşlerinde gördüğü

varılırdı daha saydam günlere isteseler
isteseler yalnızlık giremezdi evlere
seni sevmek bir kırlangıç olacak bekleseler
ve uçacak durmadan adasız denizlere

bulacak cam kırığı gözlerinde sevgimi
sonra yalnız kalmak gibi yoksulca uğuldayan
bütün okyanusların baş eğdiği tek kaptan
sana verdim geç diye bütün denizlerimi

Afşar Timuçin

Friday, March 12, 2010

Einstein ve Şöförü


Einstein konferanslarına hep özel şoförü ile gidermiş. Yine bir konferansa gitmek üzere yola çıktıkları bir gün şoförü Einstein'a;
"Efendim, uzun zamandır siz konuşmanızı yaparken ben de arka sıralarda oturup sizi dinliyorum ve neredeyse söyleyeceğiniz her şeyi kelimesi kelimesine biliyorum" demiş. Einstein gülümseyerek ona bir teklifte bulunmuş:
"Peki, şimdi gideceğimiz yerde beni hiç tanımıyorlar... O halde bugün palto ve şapkalarımızı değiştirelim, benim yerime sen konuş, ben de arka sırada seni dinlerim."
Şoför, gerçekten çok şahane ve başarılı bir konuşma yapmış ve sorulan bütün soruları doğru cevaplamış. Tam yerine oturacağı sırada bir kişi, o güne kadar konferansta sorulmamış ağır bir fizik sorusu sormuş. Şoför, hiç duraksamadan soruyu soran kişiye dönüp:
"Böylesine basit bir soruyu sormanız gerçekten çok garip" demiş. Sonra da salonun arkasında oturan Einstein'ı işaret ederek şöyle devam etmiş:
"Şimdi size arka sırada oturan şoförümü çağıracağım ve sorduğunuz soruyu, göreceksiniz, o bile cevaplayacak."

Netice:
1-AKILLI İNSANLAR, AKILLI İNSANLARLA ÇALIŞIR.
ve
2-İNSANIN ZEKİLİĞİNİN YANINDA UYANIKLIĞI DA İNSANA ÇOK ŞEYLER KAZANDIRIR.

Saturday, March 6, 2010

Eşdeğeriyle yan

eşdeğeriyle yanyana yürürken
cehennem sokağında birey olmak,
ve en inceldikten sonra
ilkel sözcüklerle konuşmak seninle.

saat beş nalburları pencerelerden
madeni paralar gösteriyorlar,
yalnızlığı soruyorlar, yalnızlık,
bir ovanın düz oluşu gibi bir şey.

hiçbir şeyim yok akıp giden sokaktan başka
keşke yalnız bunun için sevseydim seni.

Cemal Süreya

('yalnızlık, bir ovanın düz oluşu gibi bir şey'
yalnızlığa dair yapılmış en güzel tanımı içinde barındırır bu şiir.
bir ovanın düz oluşu gibi bir şeydir hakikaten yalnızlık.
çıkıntısız, tekdüze, kimsesiz değil insansız*
dümdüz.
'hiçbir şeyim yok akıp giden sokaktan başka'
kısmına ise hiçbir şey söyleyemiyorum
kabul biraz arabesk ama yeterince samimi, gereğinden fazla yaratıcı.
peki hiç eşdeğerinizle yürüdünüz mü yanyana?)

Güz Bitiği

İki kalp

iki kalp arasında en kısa yol:
birbirine uzanmış ve zaman zaman
ancak parmak uçlarıyla değebilen
iki kol.

merdivenlerin oraya koşuyorum,
beklemek gövde kazanması zamanın;
çok erken gelmişim seni bulamıyorum,
bir şeyin provası yapılıyor sanki.

kuşlar toplanmış goçüyorlar
keşke yalnız bunun için sevseydim seni

Gece bitkilerinden

gece bitkilerinden korkuyorum,
hayır, geceleri bitkilerden!
gizlenirken vurulmuş ulaklara ağıttır
bana açtığın her telefon.

iki kalp arasında en kısa yol:
birbirine uzanmış ve zaman zaman
ancak parmak uçlarıyla değebilen
iki kol.

an ki fıskiyesi sonsuzluğun
keşke yalnız bunun için sevseydim seni.

Cemal Süreya

(Güz Bitiği adlı kitabında yer alan ve sonları 'keşke yalnız bunun için sevseydim seni' diye biten 20 şiirinden ikisi )

Poison

Your cruel device
Your blood, like ice
One look could kill
My pain, your thrill

I want to love you but I better not touch (Don't touch)
I want to hold you but my senses tell me to stop
I want to kiss you but I want it too much (Too much)
I want to taste you but your lips are venomous poison

You're poison running through my veins
You're poison, I don't want to break these chains

Your mouth, so hot
Your web, I'm caught
Your skin, so wet
Black lace on sweat

I hear you calling and it's needles and pins (And pins)
I want to hurt you just to hear you screaming my name
Don't want to touch you but you're under my skin (Deep in)
I want to kiss you but your lips are venomous poison

You're poison running through my veins
You're poison, I don't wanna break these chains
Poison

One look could kill
My pain, your thrill

I don't want to break these chains
Poison

Runnin' deep inside my veins
Burnin' deep inside my veins

It's poison I don't wanna break these chains

Alice Cooper

[you're poison running through my veins
(damarlarımdan geçerek koşan zehirsin)]
[you're poison, I don't wanna break these chains

(zehirsin, bu zincirleri kırmak istemem)]