Tuesday, October 21, 2008

Yangın Yerinde Orkideler

...
NURİ – Bir kere Zonguldak'a gitmiştim, yıllarca önce... Karanlıktı abicim... (Sessizlik.) Kömür madenlerinde çalışıyordum o zamanlar... Grizu patlar, herkes ölür, geriye kalanlar çalışmaya devam eder, yine grizu patlar, yine herkes ölür... geriye kalanlar çalışmaya devam eder... Ama bir gün geldi ki.. kravatın icadını açıkladım abicim. Kravat abicim.. boyunbağı.. hani "kravatsız girlmez" derler ya.. işte oradaki kravat.. (Bir elinde tabanca, öbüründe Dom Perignon) Madendeydik abicim.. ineli on saat olmuştu... Hepimiz öksürüyorduk... Birisi başlıyordu kısa bir öksürük solosu geçmeye.. derken bir diğeri katılıyordu.. derken bir üçüncü, dördüncü derken onlarca, yüzlerce, binlerce insan öksürmeye başlıyordu... Senfoni gibi! Feci bir durum abicim.. bildiğin gibi değil.. orada.. o gün aklıma geldi abicim... Kravat abicim.. boyunbağının icadını icat ettim orada, yerin yedi kat dibinde... Şöyle dedim kendi kendime: Uygar insan öksürmez. Doğrudur ha, kaç yüz kere gözlemiştim, o herifler hiç öksürmüyordu.. karıları da öksürmüyordu, çocukları da... Çünkü uygardılar... Neden uygardılar abicim ve biz neden uygar değildik ve ha babam öksürüyorduk? Ha? Sorarım size ulan dedim kendime içimden bağırarak! Biz neden öksürüyorduk durup dururken?! Dokuzuncu koridorda bir patlama oldu abicim.. ben bunları düşünürken... Bütün galeri çökmüş.. ertesi gün öğrendim... 44 ölü.. yaralı filan yok.. zaten o meslekte ya ölürsün.. ya da yaşarsın.. ikisini de öksürerek yaparsın ama.. ama.. neden, neden, neden öksürüyorduk acaba? (Sessizlik.) Uygar değildik. Neden uygar değildik? Kravat takmıyorduk çünkü! (Sessizlik.) Anlaman gerekiyor abicim, kravatlar öksürmez. Bak anlatayım sana! Yıllarca.. yüzyıllarca önce.. kravatın icadından epey önce.. kömüre ihtiyaç duyan bazı insanlar.. bazı ince insanlar, boğazlarına kömür tozu kaçmasın diye boyunlarına bez parçaları bağlamaya başladılar! Basit bir eylemdi bu ama koskoca bir tekstil, mensucat sanayi doğdu bu gereksinimden! (Sessizlik.) Bez parçaları pahalıydı.. yerin yedi kat dibinde kendi ciğerini tükürmek ucuzdu.. dolayısıyla herkes boynuna dolayamıyordu şu medeniyet yularını! Kravat takabilenler.. yeryüzüne çıktılar.. takamayanlar.. yeraltında kaldılar... O gün orada bunu açıkladım herkese... Kravat, kömür tozları boğazınıza kaçmasın diye icat edilmiş ve son derece uygar bir alettir. İşime son verdiler abicim. Ben de buraya döndüm... Yine... Kravatın İcadı ve Muhtelif Kullanılışı diye bir kitap yazdım. Yazmak istedim yani... Heh heh heh.. kağıt kalem zor bulunuyor buralarda.. kravat gibi namussuzum! (Sessizlik.) İşte böyle! (Sessizlik. Birbirlerine bakarlar bir an. Sonra Nuri önüne bakar hüzünlü.) Kravat.. kömür madenlerinde icat edilmiştir.
...
Memet Baydur

Saturday, October 18, 2008

Edward De Bono hakkında

Edward de Bono Malta’da doğdu. Ortaöğrenimini St. Edward’s College‘da yaptıktan sonra Malta Kraliyet Üniversitesi Tıp Fakültesini bitirdi. Daha sonra eğitimine, aldığı Rhodes Bursu ile Christ Church, Oxford’ta devam etti. Oxford’ta psikoloji ve fizyoloji dallarını derece alarak bitirdi ve tıp doktoru ünvanını aldı. Ayrıca Cambridge’den de bir doktora unvanı vardır. De bono Oxford, Cambridge, Londra ve Harvard üniversitelerinde öğretim üyesi olarak da görev yaptı.

Dr. Edward de Bono yaratıcı düşünme tekniklerinin doğrudan öğretimi konusunda uluslararası bir otoritedir. 'Yanlamasına düşünme' (lateral thinking) kavramını ortaya attı ve bilinçli yaratıcı düşünme içöin biçimsel teknikler geliştirdi. Yazdığı elli dört kitap, otuz üç dile çevrildi. Ayrıca iki eğitici televizyon serisi hazırladı. Dünyanın geleceği ilgili, 2040 adlı bir de film yaptı. Ders vermesi için kırk sekiz ülkeden çağrılan ve birçok önemli uluslararası konferansa konuşmacı olarak davet edilen Edward de Bono, 1989 yılında Nobel ödülü kazananların katıldığı özel bir toplantıya başkanlık etti. Düşünme teknikleri konusundaki programı IBM, NTT(japonya), Du Pont, Prudential, Shell, Ericsson, McKinseys, Ciba-Geigy, Ford gibi konusunda lider olan birçok uluslararası şirkette uygulanmaktadır.

Dr. de Bono düşünme faaliyetinin okullarda doğrudan bir ders olarak okutulması konusunda çok kapsamlı bir müfredat programı da yönetmektedir. Bu program dünya çapında birçok ülkede başarıyla uygulanmaktadır. Kendisi Kavramsal Araştırmalar Vakfı (Condnitive Research Trust) ve Uluslararası Yaratıcılık Forumu'nun (Internatioanl Creative Forum) kurucusudur. Bu forum, konularında lider olan kuruluşların bir araya gelerek, yaratıcılık konusunda ortak çalışma yapmasını sağlamaktadır. Ayrıca Birleşmiş Milletler üyesi olan ülkelerin yeni fikirler üretebilmesi için New York'ta Uluslararası Yaratıcılık Bürosu'nu kurmuştur. Keşfettiği L-Oyunu şimdiye kadar yaratılan en basit gerçek oyun olarak tanımlanmıştır.

Dr. de Bono'nun çalışmaları, düşüncenin kendi kendini düzenleyen bir bilgi sistemi olması temeline dayanmaktadır.

Ek olarak,

çocuklar sorun çözüyor (children solve problems) adlı, beyaz nokta vakfı tarafından türkçeye çevrilmiş olan kitabıyla da tanınmış konuşmacı, danışman, araştırmacı yazar. Okuduğunuz gibi, düşünsel araştırma üzerine dünyada başka bi sürü vakfın da kurucusu ve/ya yöneticisi.

Eğitimin yaratıcılığı nasıl zedelediğini ortaya çıkartan çalışmalar yapmıştır. Eğitim danışmanlığı merkezinde yürüttüğü bir tasarım projesi sırasında dünyanın değişik ülkelerinden 4-12 yaş arası çocuklara çizdirdikleri resimleri çocuklar sorun çözüyor adlı kitabında toplamıştır. Kitapta çocuklara 5 sorun verilmiş, soruna buldukları çözümü resimlerle ifade etmeleri istenmiş ve çözüm yollarının yaratıcılığı analiz edilmiştir. Kedi ve köpeğin kavga etmesini engelleyin, köpeğin postacıyı ısırmasını engelleyin, bir fili nasıl tartarsınız, bir uzay aracı dizayn edin ve uyku problemi olan bir insanın uyumasını nasıl sağlarsınız sorularına çocukların bulduğu çözümlerin yüksek maliyetli olmasına karşın çok zekice ve pratik olmasını inceleyerek, eğitildikçe insan beyninin yaratıcılıktan uzaklaştığını, okul sisteminin ezberci eğitime yönlendirip insanın beyin kapasitesinin gittikçe daha az bir bölümünü kullanmasına neden olduğunu tartışır.

Friday, October 17, 2008

Altı Şapkalı Düşünme Tekniği


Altı Şapkalı Düşünme Tekniği Edward De Bono'nun 1985'te yayınlanan kitabıdır. İngilizce adı Six Thinking Hats 'tir.

De Bono, insanların birkaç farklı şekil ve yaklaşımla kavrama ve düşünme eylemini gerçekleştirebildiğini incelemiştir. Bu yaklaşımlar hakkında teori geliştiren yazar, insanların düşünme alışkanlıkları ile kendilerini kısıtlayarak, sadece bir veya iki yaklaşımla düşünme eylemini gerçekleştirdiğini gözlemlemiştir. De Bono, farklı yaklaşımların tanımlanması ve bu yaklaşımların nasıl kullanılabileceğinin öğretilmesi durumunda, insanların bu yaklaşımları kullanarak, toplantılarda ve takım çalışmalarında çok daha üretken olabileceğini öne sürmüştür.

Yazar, lateral düşünmeyi destekleyici olarak, bir sorunun çözümünde belli bir yaklaşımın adaptasyonunu, Paralel Düşünmenin hayata geçirilmesi olarak tariflemektedir. Altı farklı yaklaşım tanımlamış ve her bir yaklaşımı farklı renkte şapkaların takılması ile sembolize etmiştir.


De Bono’nun altı şapkası:
Beyaz şapka (Boş sayfa): Tarafsız şapkadır. Görüşülen konu ile ilgili net bilgi ve raporlar ortaya konur.(objektif)
Kırmızı şapka (Ateş): Duygusal şapkadır. Görüşülen konu ile ilgili olarak, kişilere hiçbir dayanağı olmadan, sezgi, fikir ve duygularını söyleme fırsatı verir.(sübjektif)
Sarı şapka (Güneş): İyimser şapkadır. O işin avantajları ortaya konulur. Övgü, olumlu görüşler
söylenir.(objektif)
Siyah şapka (Yargıç cübbesi): Kötümser şapkadır. Eleştiri, olumsuz görüşler ile görüşülen konunun riskleri, gelecekte doğuracağı problemler ortaya çıkar. modus tollens (objektif)
Yeşil şapka (Bitki): Yenilikçi şapkadır. Konuyla ilgili alternatifler ve yeni yaklaşımlar araştırılır. 'her şey uyar' (spekülatif)
Mavi şapka (Gökyüzü): Serinkanlı şapkadır. Düşünce sistematize edilir. "Büyük Resim," "İdareci şapka," "Meta şapka," "düşünmenin düşünülmesi", tüm süreci (gözden geçirme)

Altı şapkalı düşünme tekniğinin ana amacı:
-düşünme sürecine odaklanıp geliştirmek
-yaratıcılığı cesaretlendirmek, paralel ve lateral düşünme
-iletişimi iyileştirme
-karar verme sürecini hızlandırma
-tartışmalardan kaçınma

Örneğin, bir sorunun incelenmesi ve çözüm üretilmesine dair bir toplantı düzenlenecek olursa, böyle bir toplantıda, çözüm için, Altı Şapkalı Düşünme Tekniğinin kullanılması mümkündür. Önce sorun incelenir, sonra çözüm önerileri üretilir ve daha sonra eleştirel değerlendirmelerin sonucunda uygun çözüm seçilir. Toplantı, herkesin, Mavi şapkanın toplantıyı nasıl idare edeceğini, nasıl hedef ve amaçlara ulaşılacağını duyuracağı beklentisi ile başlar. Tartışma Kırmızı şapkanın sorunu çözümü ile ilgili fikir ve tepkileri toplama düşüncesi ile devam eder. Bu faz gerçek çözüm için kısıtların geliştirilmesi için de kullanılır. Tartışma, fikirler ve muhtemel çözümler üretmesi için Yeşil şapkaya geçer. Daha sonra tartışma, bilgi üretmeyi düşünen Beyaz şapka ile çözümleri eleştirmeyi düşünen Siyah şapka arasında gider gelir.
Herkes herhangi bir anda belli bir yaklaşıma odaklandığı için, grup, bir kişinin (Kırmızı şapka) duygusal tepki göstermesinden ya da başka bir kişinin (Beyaz şapka) objektif düşünmeye ve yine bir başka kişinin (Siyah şapka) yaklaşımlara eleştirel olmaya çalışmasından çok daha fazla işbirlikçi olacaktır.

wikipedia

(Kişisel gelişimle ilgili güzel bir kitaptır.)

Sunday, October 12, 2008

Yeni Dünya'nın dehşet senaryosu


Bugüne kadar hiç böylesi tahmin edilmemişti. Sonraki Dünya Savaşı'nın nükleer savaş, enerji savaşı olacağı düşünülmüştü. Ama yeni tür savaşın çok farklı ve aynı derecede tehlikeli olabileceği yeni ortaya çıktı. İşte yeni dehşet senaryosu.
Küresel finansal görünümünün her geçen gün daha korkunç bir hal aldığı belirtilirken sonraki dünya savaşının, finansal bir savaş olabileceği öne sürüldü.

Washington Post gazetesince yayımlanan bir makalede bundan sonra yükselen piyasalarda borç ödememe vakaları ve kredi paniklerinin görülebileceğini belirtilerek riskli ülkelerin arasında Türkiye de sayıldı.

Washington Post gazetesi, prestijli Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MİT) öğretim üyelerinden Prof. Simon Johnson ve merkezi İngiltere’de olan “Etkin Müdahale” adlı kuruluşu Başkanı Peter Boone imzalı “Sonraki Dünya Savaşı? Finansal Olabilir” başlıklı bir makale yayımladı.

İZLANDA'NIN SONUÇLARI SANILDIĞINDAN DAHA CİDDİ OLACAK

Makalede ABD Yönetiminin Wall Street’i, Avrupa hükümetlerinin ise, ticari bankacılık sistemini korumak için önlem almak zorunda kaldıklarına dikkat çekildikten sonra İzlanda’da yaşanan krizin sonuçlarının sandığından daha ciddi olacağı vurgulandı.
İzlanda hükümetinin, yerleşiklerin mevduatını koruma sözünü verirken yerleşik olmayan mevduat sahiplerine benzer garanti sağlamayı reddetmesi ve bunun üzerine İngiltere Başbakanı Gordon Brown’un İzlanda'yı mahkemeye verme kararını almasının krizi tırmandırabileceği kaydedildi.

KÜRESEL BARIŞI ETKİLEYECEK

Johnson ve Boone, “Çoğu zaman bu türden bir finansal kriz, acı verir, maliyeti de yüksek olur” derken yaşanan türbülansın, sermaye akımlarının on yıllarca düşük düzeyde kalmasına neden olacağını, siyaseti ve küresel barışı etkileyebileceği uyarısını da yaptı.

RİSKLİ ÜLKELER ARASINDA TÜRKİYE

Krizin yükselen piyasalar için de oluşturduğu tehlikeye dikkat çekildiği makalede şu görüşlere yer verildi:

“Daha küçük ülkeler ve yükselen piyasalarda çok daha büyük borç ödememe vakaları ve kredi panikleri görülebilir. İzlanda’nın düşüşünden sonra herhalde büyük açıkları ve önemli tutardaki dış borçları olan ülkelere borç verenler, riskini azaltma yolunu arıyor. Açıktır ki riskli ülkeler, Doğu Avrupa’nın çoğu, Türkiye ve Latin Amerika’nın bazı bölümlerini kapsıyor. Rusya’nın zorlukları, ödeme gücü olduğu gibi görünen ülkelerin de yüksek risk taşıyabileceği gösteriyor.”

ATILMASI GEREKEN ALTI ADIM

Bundan sonra hükümetlerin koordine politikaları sürdürmemesi halinde “finansal savaş riski”nin bulunduğu savunulduğu makalede özetle şu altı adım atılması istendi:

-Dünya finansal güçler, hep birlikte, bankaların sermaye yapılarının yeniden düzenlenmesini gerektiren ulusal planları açıklamalı,

-Tüm mevduat garanti edilmeli,

-Faiz oranlarında büyük bir indirim yapılmalı,

-Otoriteler, finansal sisteme likiditenin enjekte edileceğini taahhüt etmeli,

-Tüm sanayileşmiş ülke ve yükselen piyasalar, küresel talep düşüşünün telafi etme amacıyla önemli bir mali genişlemeyi gerçekleştirmeli,

-Mortgage almış ev sahiplerine yönelik destek programları geliştirilmeli.
(alıntı:hürriyet)

Saturday, October 11, 2008

Finans krizine karşı en büyük adım!!!



ABD Hazine Bakanı Henry Paulson, ülkeyi ve dünyayı sarsan finans krizine karşı yeni ve büyük bir adım olarak devletin, banka ve finans şirketlerinin hisselerinin bir bölümünü satın alarak, bunlara ´´sermaye enjekte edeceğini´´ açıkladı.

Paulson, düzenlenen basın toplantısında, ´´Bu, daha önce hiç görmediğimiz bir durum. Bu adımı, en kısa sürede ve en etkili şekilde atacağız´´ dedi.

Hazine Bakanı´nın açıkladığı bu planla, ABD´de kredi akışının hemen hemen durduğu ve daha önce alınan tedbirlerin borsadaki kayıpları engelleyemediği bir ortamda devletin, birbirinden farklı özellikleri bulunan çok sayıdaki banka ve diğer finans kuruluşlarından hisse satın alması ve böylece sıkıntıdaki bu kuruluşlara para aktarılması öngörülüyor.

Bankalardan alınacak hisselerin azınlık hissesi düzeyinde kalacağı ve dolayısıyla devletin, bu kuruluşları yönetmesinin söz konusu olmayacağı belirtildi.

Bu önlem, ABD´de bir hafta önce yürürlüğe gören 700 milyar dolarlık finans sektörünü kurtarma paketine ilave olarak geliyor. 700 milyar dolarlık paket, borsalardaki kanamayı durduramamıştı.

Finans sektörüne yönelik bu tedbirlerle birlikte, piyasada kredi akışının yeniden sağlanması ve böylece hem şirketlerin hem de vatandaşların sistemde para olmamasından kaynaklanan sorununun çözülmesi hedefleniyor.

ABD, bu önleme, 1929´da başlayan ve 10 yıla yakın süren ´´Büyük Depresyon´´ döneminden bu yana ilk defa başvuruyor.

Bazı uzmanlar, devletin bankalardan hisse satın alacak olmasını ´´kısmı millileştirme´´ olarak adlandırıyor.

Hafta içinde İngiltere de, sıkıntıdaki bankalarının bazı hisselerini satın alma yoluna gitmişti.
...
(Amerikanın bu bilek hareketine kanmayalım amerikanın batacağını söyleyenler hayal dünyasında yaşayanlar. yüzyıllık planlamayla yönetilen bir ülkenin sizce bu krizi kullanmaması mümkün mü ayrıca bizim ülkemiz etkilenmez diye bişey olabilir mi gelişmekte olan tüm ülke ekonomileri tabiki de etkilenecek.)
(Bazıları bunu yine Amerikada 1929da başlayan büyük buhrana benzetmiş. Büyük buhran gelişmiş ülkelerde başlayıp gelişmekte olan ülkelere doğru yayılan global bir olaydır. Pek çok ülke ekonomisini çökertmiştir. Ciddi anlamda üretim azalmış, işsizlik felaketi yaşanmıştır. Ekonomik çöküntüyü siyasal istikrarsızlıklar izlemiştir. Demokrasilerin ekonomik kaosla başedememesi avrupanın pek çok ülkesinde, japonyada ve gelişen dünyada diktatörlüklerin oluşmasına yol açmıştır. Hitlerin gücünü arttırması da doğrudan almanyadaki ekonomik krizle bağlantılıdır. Yani almanya, italya ve japonyada faşist iktidarlar yönetime gelerek ikinci dünya savaşına doğru giden süreci başlatmıştır. Sonuç olarak bu büyük buhran(1929-1932) adı verilen ekonomik krizi 2008 yılında yaşanan krizle bir tutamayız ki amerika ozamanki amerika değil.)

Friday, October 3, 2008

Yine Tesla ve farklı bir yorum

Nicola Tesla'yla 1999 depremi sonrası tanıştım, tanıştım diyorum çünkü o aralar bir çok spekülasyon vardı depremin oluşu ile ilgili bunlardan biride Harbb Teknolojisi diye birşeydi. Amerikalıların bu teknolojiyi kullanarak bu depremi yarattıkları söyleniyordu .Nasıl mı? İşte burada ortaya Nicola Tesla çıkıyordu. Daha doğrusu onun geliştirdiği bir teknik. İşte ayrıntılar:
Tesla düsük frekansli elektromanyetik ısınımla yüksek enerji transferi yapan bir teknik geliştirdi. Tesla makinesi, oluşturduğu elektromanyetik alan sayesinde yeraltında biriken enerjiyi harekete geçirebiliyor hatta istenilen bölgeye yönlendirebiliyordu. Nicola Tesla, ilk olarak ilkel bir düzenek ile 1908 yılında Sibirya'da bir deney yaptı. Bölgede yapılan denemede Hirosima'nın 40 bin katına yakın enerji açığa çıkmıştı. Patlamanın etkisi kilometrelerce kare alana yayılmıştı. Ancak ortada en ufak bir krater veya madde kalıntısı yoktu. Bu durumda bir göktaşının düşmüş olması ihtimali ortadan kalkıyordu. Bilim adamları Sibirya'da ne olduğunu hala tam olarak çözemedi. ABD, Tesla ile çok uzaklardan hatta uzaydan saldırılar yapmayı planladı. Etkisi ve gücü bir türlü kontrol altına alınamayan silahın denemeleri yillarca sürdü: Avustralya , Kafkaslar, Okyanus tabanı ve Güney Amerika'daki Ant dağları. Başlangıçta askeri amaçlı geliştirilen doğa silahının kontrolündeki aksaklıklar destekçilerini korkuttu. Zamanla ortaya çıkan maddi kaynak sorunu bazı barışçı yalanlarla aşılmaya çalışıldı. Makinenin depremleri önlemek için yaratıldığı söylentisi yalanı yayıldı. İddiaya göre, makinenin amacı "ABD'nin yıllarca başına bela olmuş San Andreas fay hattındaki enerjiyi kontrol etmek ve etkisiz hala getirmekti." San Andreas fay hattında biriken enerji suni depremlerle boşaltılacaktı. Ancak projenin denenmesi ve test edilmesi gerekiyordu. Hatalarının giderilmesi şarttı. Bunun için de iyi bir deneme mekanina ihtiyaç vardı. Tıpkı Kuzey Anadolu Fay Hattı gibi; tıpkı Türkiye'nin tam deprem kuşağinda bulunan sanayii merkezi İzmit gibi. Aşağıda bundan neden kuşkulanıldığı ile ilgili bazı şeyler var. Okuyun ve siz karar verin!!

1)Bir çok insan depremden hemen önce, Gölcük'ten Avcılar'a kadar olan bölgede bir ateş topu gördüklerini söylüyorlardı. Kimsenin neden oluştuğu hakkında doyurucu yanıt veremediği bu top, TESLA makinesinin oluşturduğu manyetik alan olmasin?

2)Depremin olduğu gün, Israil ve Amerikan ekipleri, bölgede elektro sismik haberleşme tatbikatları yapıyorlardı. Bu tatbikat, aslında Tesla Makinesi'nin denemeleri olmasın?

3)Amerika, ülkemizde uzun süredir adım adım sismik ağ şebekeleri kuruyor ve bu topraklardaki tektonik hareketleri çok yakından izliyor. Bu bilgilere neden gerek duyuyor? Deprem Makinesi denemelerinin sonuçlarını değerlendirebilmek için olmasın!

4)Depremden sonra, bölgede haberleşmek olanaksız hale geldi. Koskoca bu Cumhuriyetin Cumhurbaşkanı Demirel bile, o gun telefonlarının kesik olmasından yakındı. Bu tele-iletişim aksaklıkları, Deprem Makinesi'nin elektromanyetik dalgalarıyla ilişkili olmasın!

5)Depremden yaklaşık 5 saat sonra, bir Rus deniz araştırma gemisinin yarışır gibi bölgeye gelmesinin amacı, TESLA Deprem Makinesi'ni deneyen ABD'nin izlerini incelemek olabilir mi? Rus araştırma gemisinin, bölge karantinaya alındı diye eli boş dönmesi, kuşku uyandırıyor...

6)Deprem sonrası inanılmaz Amerikan ve Israil yardımının nedeni, duyulan vicdan azabı olabilir mi?

(alıntıdır)

(dünyanın en aktif fay hatlarından biri üzerinde bulunduğumuzun farkındayız ancak iddalar deli saçması değil insan acaba mı diye düşünmeden edemiyor??)

Philadelphia Deneyi (3)

Deneyin yapılmış olma ihtimalinden ilk söz eden kişi Morris K. Jessup'dur. Jessup amatör bir gökbilimciydi ve UFOlar üzerine yaptığı çalışmalarla tanınıyordu. Deney ile olan ilgisi ise 1955 yılında eline geçen bir mektupla başlar. Mektup, Carlos Miguel Allende adında birinden geliyordu ve deneyden detaylı olarak bahsediyordu. İddiasına göre Allende, deneye gözlem gemisi olarak katılan SS Andrew Furuseth adlı şilepte görevli bir denizciydi. Deneye baştan sona şahit olmuştu.

Allende, deneyin 22 Haziran 1943'te sabah 09:00'da jeneratörlere güç verilerek başlatıldığını söylüyordu. Bu aşamadan sonra yeşilimsi bir sis gemiyi örtmeye başlamış ve USS Eldridge ortadan kaybolmuştu. Devamını şöyle anlatıyordu Allende :

"Bir an sadece geminin çapasını görebildim, sonra o da kayboldu, ortada artık ne sis ne USS Eldridge vardı; bomboş denize bakıyorduk, bizim gemide bulunan üst rütbeli subaylar ve bilim adamları korku, dehşet ve heyacan içinde nefeslerini tutarak bu inanılması güç başarılarını seyrediyorlardı. Gemi ve mürettebatı hem radarda hem de gözlerimizin önünde yok olmuştu. Her şey planlandığı gibi yürüyordu, 15 dk. sonra emir verildi ve jeneratörlerin şalteri kapatıldı. Önce hiçbir şey olmadı, arkasından yeşil sis tekrar ortaya çıktı ve USS Eldridge yeniden görünmeye ve ortaya çıkmaya başladı ama gemi nereye gitmiş ve nereden geliyordu? Sis azalırken, birşeylerin tuhaf gittiğini hissediyorduk. Hemen gemiye yanaştık, ilk önce mürettebatın çoğunun geminin yanından sarkıp kustuklarını gördük, diğerleri ise geminin güvertesinde şaşkın şaşkın dolaşıyorlardı,sanki hiç birinin bilinci yerinde değildi. Yetkili ekipler gemiye girerek bütün mürettebatı kısa süre içerisinde uzaklaştırdılar ve yerlerini hazır bekletilen yeni bir mürettebat aldı. Bir iki gün sonra, yeni bir deneye daha karar verildi. Gemi istenen radar görünmezliğine ulaşmıştı, donanım değiştirildi ve 28 Ekim 1943'te deney yine aynı gemide tekrarlandı. Jeneratörler çalışmaya başladıktan hemen sonra Destroyer hemen hemen görünmezlik çizgisine ulaşmıştı, sadece burnu ve arkası görülüyor, arada ise bazı çizgiler belli belirsiz seçiliyordu. Sonra sadece su üzerinde tekne boyunda bir çizgi kaldı. Bir iki dakika sonra mavi bir ışık parladı ve o çizgi de yok oldu. Şimdi gemi tamamen yok olmuştu. Bir kaç dakika sonra millerce uzakta Norfolk'ta ortaya çıktı. Göründükten biraz sonra bilinmeyen bir nedenle yine kayboldu ve Philadelphia'da tekrar ortaya çıktı. Bu kez durum çok ciddiydi, tüm mürettebatın başı beladaydı. Bazıları yok oldu ve bir daha geri dönmedi. Bu olayın en korkunç bölümü ise beş denizcinin geminin eriyen ve sonra yine katılaşan metal levhalarının içinde kalmalarıydı. Bu çok feci bir durumdu. Denizcilerin birisi kurtuldu fakat bir daha eski haline dönemedi. Aklını tamamen yitirmişti ama yapacak hiçbir şey yoktu. Bazılarının psişik yetenekleri gelişmişti, sokakta yürürken kaybolan ve yine ortaya çıkan insanlar vardı. Manyetik alanın içinde kalan mürettebattan kaybolanlar ancak birisinin yüzüne ve eline dokunulmasıyla görünür hale geliyorlardı, yani dokunmanın giysinin olmadığı bir yere yapılması gerekiyordu. "Donma" adı verilen bu olay saatlerce, günlerce sürebiliyordu, hatta bir tayfa tam altı ay donduktan sonra kurtarılabilindi. Elektronik kamuflaj başladıktan sonra geminin ve mürettebatının bütünüyle kaybolup,çok uzak bir yerde ortaya çıkıp ve sonra yeniden geri dönmesine neden olan neydi?"
(Vikipedi)

Philadelphia Deneyi (2)

28 Mart 1943 ; ABD'li bilim adamı Dr. Morris Jessup'ın, Einstein'ın birleşik alanlar kuramına dayanarak bir "ışınlama" deneyi yaptığı iddia edildi. 'Philadelphia deneyi" adıyla bilinen ve askeri gizlilik içersinde gerçekleştirilen olayda, 104 mürettebatlı "USS Eldridge" adlı askeri gemi, tanıkların iddialarına göre Philadelphia deniz üssünde, yeşil bir sise bürünerek yavaş yavaş "kayboldu" ve kısa bir süre sonra 640 km. ötedeki Norfolk deniz üssünde ortaya çıktı.
Deney ile ilgili medyatik ciddi araştırmalar, 1980'de PHİLADELPHİA DENEYİ'ni perdeye getiren filme izin verildikten sonra başladı. Daha öncelerde, kamuoyuna göre olay sadece saçma bir söylentiydi. Charles Berlitz ve William Moore'un ortak yazdıkları kitap bir fantazi olarak kabul görmüştü.Ama deney ile ilgili kuşkular hala sürmektedir, nedeni anlamsız bir söylenti dahi olsa aşağıda okuyacağınız olaylar dizisi, şaşırtıcı, düşündürücü ve gerçekçidir.

Philadelphia Deneyi günümüz şartları gözönüne alındığında daha etkin ve düşündürücü bir iddiadır,olayda adı geçen bir avuç insandan geriye hemen hemen kimse kalmadığından kesin doğrulanma için ABD gizli arşivlerinin açıklanması gerekmektedir. Fakat, film için devlet tarafından zor izin verilmesi kuşku uyandırmakta ve dikkatleri yoğunlaştırmaktadır.Yaşamını Philadelphia Deneyi'ni araştırmaya adayan ve bir de "A-Z'ye Philadelphia Deneyi" adlı kitabı yazan Alfred Bielek bize tüm olanları anlatırken, "neredeyse delirme noktasına geldiğini söylüyordu;Philadelphia Deneyi tasarlanırken amaç çok güçlü bir elektromanyetik alanın sağlanarak gemilerin görünmez olmaları ve bu sayede top mermilerinden ve denizaltıların atacakları torpitolardan korunmasıydı.Hatta daha sonra,görünmezlik alanını bir benzerinin denizde değil, havada oluşturarak önemli üslerin görünmesinin engellenmesi de düşünülmüştü.

"EVRENSEL ZAMAN SAATİ"
Deneyin resmi ve bilimsel adı "PROJECT RAİNBOW" (Gökkuşağı Projesi)idi. Gökkuşağı Projesi, iddialara göre II.Dünya Savaşı sırasında küçük destroyer tipi bir savaş gemisinin başından geçti.Olayın yeri Philadelphia Deniz Üssü'ydü amaç ise gemiyi düşmanın fark etmemesi için görünmez yapmaktı.Projeye göre, fikir orjinaldi ve düşman radarları hiç fark etmeden gemi istenilen yerde birden ortaya çıkacaktı.Bilimsel tanımın adı;OPTİKAL GÖRÜNMEZLİKTİ; özel bir sistemle veya jeneratörle oluşturulan çok güçlü manyetik bir alan gemiyi saracak, ışınları veya radar dalgalarını büker yada kırarken gemi görünmez olacaktı. Düşüncesi dahi bir mucizeye benziyordu ve iddialara göre de Gökkuşağı Projesi başarılı olmuştu. Yani gemi fiziksel olarak kaybolmuş ve tekrar geri dönmüştü. Tanıklara göre geminin üzerini bir pelerin gibi saran manyatik alan görevini yapmıştı. Fakat ana hedef geminin kaybolduğu yerde değil, bir başka yerde ortaya çıkmasını sağlayabilmekti yani daha yaygın bir deyimle "ışınlama" yapılmalıydı.

Philadelphia Deneyi'nin temelinde düşünce olarak Albert Einstein'ın ''Çekim ve Elektriklenmede Birleşik Alan Kuramı'' vardır. Bu teori bu konuyla ilgili kişilerce "Elektronik kamuflaj" olarak tasarlandı.Einstein, bu teorisi 1925-27 arasında Almanya'da bir bilim dergisinde yayınlandı.Fakat Einstein,bu teoriyi daha denememiş ve daha tam anlamıyla geliştirmemişti.O zamanlardaki amaç, çok güçlü elektromanyetik alanın yapılarak gemilerin görünmez olmaları ve düşman kuvvetlerine karşı korunmasıydı.Hatta bu olayı havada oluşturarak üslerin görünmesinin engellenmesi de düşünülmüştü.Bu deneyin çalışmaları 1930 yıllarda "Project Rainbow"ismiyle başlatıldı.Başlatıldığı yer ise Chicago Üniversitesidir. 1 yıl sonrada bu çalışma PrincetonÜniversitesinde devam ettirildi.bazı bilim adamları bu projede zaman zaman yer aldılar.Bunlar Einstein, Dr. Johnvon Neumann ve Dr. Nikola Tesla'dır.Dr. Alfred Bielek her 10 yılda bir Ağustosun 12'sinde manyetik enerji alanının tekrar oluştuğunu öne sürüyordu.1943'ten sonra 1963 ve 1983'te aynı olay olmuştu. sebebi ise "Senkronizasyondu" Enerji alanları tekrar toplanıyor, dalgalanarak ortaya çıkıyordu, fakat bu alanlar karmaşıktı. Neumann, 1986'da ölen Bielek'in anılarından yazdığına göre bu olayları doğrulamıştı.İfadesi teyp bantlarında vardı. Oluşturulan büyük enerji, doğru açıda sekronize edilirken birden kontrol dışına çıkmış ve "Yönsüz dalgalar'a" dönüşmüştü. Bunun sonucunda ortaya alışılmadık etkiler çıkmaya başlamıştı.Senkronize dalgalar zamanı büküyor ve etkiliyordu.Bir diğer ilginç yaklaşım, Wisconsin Üniversitesi Matematik Profesörü olan Henry Levenson'dan gelmişti.Bu fikre göre zamanın merkezi bir alanın çevresinde yoğunlaştığını ve bir "Zaman Saati" oluşturarak, tüm varoluşun gerçekleştiği ve gerçekleşeceği şifrelerle çalıştığını söylüyordu; Dediğine göre "Şifrelerin içinde yaşayan herşey vardır, dünyadaki bütün maddesel varoluş dünya saat ve zamanına göredir;dünya, Güneş saatine göre, Güneşde galaktik saate göre ayarlıdır.Eğer zaman kilidi yüksek ve güçlü bir enerji alanı ile bozulursa, ortaya çeşitli zaman ve mekan dengesizlikleri çıkar.Taki zaman yeniden kendini tamir edip yeniden dengesini bulanadek"

(Çetin Bal-zamandayolculuk)

Philadelphia Deneyi (1)


Philadelphia Deneyi, 28 Ekim 1943 yılında Amerikan donanmasının Pensilvanya eyaletine bağlı Philadelphia şehri limanında yaptığı iddia edilen deneydir. İddiaya göre donanmaya ait bir koruma destroyeri olan DE 173 sınıfı 1240 tonluk USS Eldridge birkaç dakika içerisinde 600 km.'den fazla bir uzaklığa gidip tekrar gelmiştir. Deneyin varlığı konusunda hiçbir delil bulunmamaktadır. Amerikan donanması da böyle bir deneyin kayıtlarda varolmadığını belirtmiştir. Al Bielek hariç deneye katıldığı iddia edilen tüm askerler bunu yalanlamış, hikayenin bir aldatmaca olduğunu söylemişlerdir. Bielek'in hikayesi de daha sonra yalanlanmıştır.

USS Eldridge (DE 173) 1944
Gökkuşağı Projesi (Rainbow Project) adıyla da bilinen bu deney, 1984 yılında beyaz perdeye aktarılana kadar ciddiye alınmamıştı. Ancak o tarihden bu güne kadar resmi makamlarca defalarca yalanlanmasına rağmen en çok merak edilen konulardan biri olmuştur.

(Wikipedia)

Thursday, October 2, 2008

Nikola Tesla



İşte size bir ödev:Aşağıdaki soruların cevaplarını bulmak için gidip bir ansiklopedinize bakın bakalım: (cevaplar parantez içinde)
1) Radyoyu kim icat etti? (Marconi)

2) X ışınlarını kim keşfetti? (Röntgen)

3) Vakum tüp amplifikatörünü kim icat etti? (de Forest)

Aslında, hazır eliniz değmişken florasan lambayı, neon ışıklarını, hızölçeri, otomobillerdeki ateşleme sistemini, radarın temellerini, elektron mikroskobunu ve mikrodalga fırını kimin keşfettiğine de bir bakın. Geçen yüzyıl dönümündeki en ünlü bilim adamı olan Nikola Tesla‘nın isminden bahsedildiğini görme şansınız çok az. Esasında, çok az insanın bu adamdan haberi var. Bir kısmı sadece Red Alert oyunundaki bir savunma binasının ismi olarak (Tesla coil), diğer bir kısmı da vizyondaki Prestige filmindeki bir karakterin ismi olarak duymuş durumda. Öyle ki bu filmden çıktıktan sonra filme beraber gittiğim arkadaşım Tesla’nın gerçekten yaşamış bir insan olduğunu benden öğrendi.
Bugün bunun böyle olmasını muhterem Tommy Edison amcamıza borçluyuz. Bütün bu yukarıda saydığım keşiflerin yanında, 250 mil mesafeden 10 bin uçağı yok edebilecek ölüm ışınlarından bahseden, dünyayı ortadan ikiye bölebileceğini iddia eden, hem sesin, hem de görüntünün (1800′lerin sonlarındayken daha) havadan aktarılabileceğine inanan, ve esasen, Edison’a DC elektrik sisteminin hiç bir işe yaramaz bir sistem olduğunu anlatan aykırı bir kişilik olarak görüldü Tesla. Başka bir deyişle, Tesla’yı duyan herhangi biri, onu muhtemelen aykırı bir çılgın olarak düşünmüştür.Fakat zaman değişiyor.
Sorun şu ki, Tesla, bu mümkün olduğunu iddia ettiği şeylerin hepsini de muhtemelen yapabilirdi. Aslında, Tesla en yukarıda listelenenlerin hepsini ve de daha fazlasını icat etmişti fakat kendisine bu icatlarının hiçbiri için övgüde bulunulmadı. Etrafınıza bakın, Tesla, modern hayatı bu kadar modern yapan şeylerin çoğunun bir şekilde sorumlusu.Şüphe yok ki, Nikola Tesla da Vinci‘den beri dünyaya gelen en muhteşem akıl. Küçük Nicky Tesla 1856′da Hırvatistan’daki Smijlan’da doğar. Sıradışı bir hafızası vardır ve 6 dil öğrenir, Gratz’da ki Politeknik Enstitüsünde matematik, fizik ve mekanik çalışarak 4 yıl geçirir.
Ancak Tesla’yı esas harika yapan, muhteşem elektrik anlayışıdır. Bu zamanın elektriğin henüz bebeklik evresindeki bir zaman olduğunu hatırlatayım. Ampül bile henüz icat edilmemiştir.
Tesla, 1884′te Birleşik devletlere ilk defa geldiğinde, Thomas Edison için çalışır. Edison henüz yenice ampülün patentini almıştır, ve tabi böylece elektriğin dağıtımı için bir sisteme ihtiyaç duymaktadır.
Edison, DC elektrik sistemiyle her türden problemi yaşamaktadır. Tesla’ya sistemdeki hataları gidermesi karşılığında büyük paralar söz verir. Tesla bu işin altından kalkar ve Edison’ı 100 bin dolardan fazla masraftan kurtarır, fakat Edison sözünde durmaz.
Tesla istifa eder, ve Edison hayatının kalan kısmını Tesla’nın dehasını ezmek için harcar. (Tesla’nın bugün hala bilinmemesinin ana sebebi işte budur.) Tesla elektrik iletimi için daha iyi bir sistem geliştirmişti; bugün evlerimizde kullandığımız AC (alternating current - alternatif akım) sistemini. AC, DC’ye göre büyük avantajlara sahiptir. Tesla’nın o zamanlar yeni geliştirdiği transformatörleri kullanarak, AC voltaj yükseltilebilir ve ince kablolarla uzun mesafelerde iletilebilir. DC ise iletilemez. (Çünkü çok kalın kablolarla iletilirken her bir milkarede bir büyük bir güç istasyonu ihtiyaç duyar.)
Tabi bir iletim sistemi, elektrikle çalışacak araçlar olmadan eksik olacaktır. Böylece Tesla evlerimizde her tür sistemde kullanılan elektrik motorunu icat eder. Bu basit bir başarı değildi. 1800′lerin sonlarındaki bilim adamları, alternatif akım sistemi için bir motorun geliştirilemeyeceğine ikna olmuşlardı, ki bu da AC kullanımını zaman kaybı yapar. Sorun şuydu ki, eğer akım saniyede 60 defa yön değiştirirse, motor bir ileri ve bir geri hareket edecek ve asla bir yere varamayacaktı. Tesla bu problemi kolayca çözdü ve herkesin yanlış olduğunu ispatladı.
Endüstrinin florasa lambayı “icat etmesi”nden 40 yıl kadar önce kendi laboratuvarında florasan lamba kullanıyordu. Fuarlarda ve sergilerde cam tüplere ünlü bilim adamlarının isimlerinin şeklini veriyordu; bugün her yerde gördüğümüz neon ışıkların ilk örnekleri. Unutmadan, Tesla dünyanın ilk hidroelektrik santralini Niagara şelalerinde gerçekleştirmiştir. Ayrıca ilk arabalar için hızölçerin de patenti ona aittir.AC sisteminin ünü yayılmaya başlar ve George Westinghouse‘un kulaklarına kadar gider. Tesla, Westinghouse ile bir anlaşma imzalar ve satılan her bir kilowatt AC elektrik için 2.50 dolar alacaktır. Bir anda, Tesla hayal ettiği tüm deneylere başlamak için gereken paraya kavuşur.
Fakat Edison DC sistemine çok fazla para yatırmıştır, böylece Tommy, Tesla’yı her seferinde gözden düşürmek için elinden gelenin en iyisini yapar. Edison devamlı olarak AC akımın DC akımdan çok daha tehlikeli olduğunu göstermeye çalışır. Tesla kendi pazarlama kampanyasını sahneye koyarak buna karşılık verir. 1893′te Chicago’daki fuarda (21 milyon insan katılmıştır), yüksek frekansta AC elektriği kendi vücudundan geçirip lamba yakarak AC’nin ne kadar güvenli olduğunu göstermiştir. Sonrasında Tesla bobinlerinden kalabalığın üzerine büyük şimşek okları fırlatabilmiştir hiç bir zarar vermeden.
Tesla’ya borçlanılan işletme payı bir milyon doları geçmeye başladığında, Westinghouse finansal olarak zora girer. Tesla anlaşmasının devam etmesi durumunda, Westinghouse bu işten çıkabileceğini anlar ve kendisinin de kredilerle anlaşma yapmak için hiç bir arzusu yoktu. Onun rüyası tüm insanların erişebildiği ucuz AC elektrik idi. Tesla anlaşmasını alıp yırtar. Dünya’nın ilk dolar milyarderi olmak yerine, patentleri için 216 bin dolarlık ödemeyi kabul eder.
1898′de, Madison Square Garden’da dünyaya ilk uzaktan kumandalı model botunu gösterir. Yani Tesla’ya uzaktan kumandalı uçaklar, arabalar, ve botlar (ve hatta televizyonlar) için de teşekkür edebiliriz.
Tesla’nın rüyası dünya’ya bedava enerji sağlamak idi. 1900 yılında, yatırımcı J.P. Morgan‘ın sağladığı 150 bin dolarla, Tesla “Telsiz Yayın Sistemi” adındaki kulenin yapımına Long Island, New York’ta başladı. Bu yayın kulesi dünya’nın telefon ve telgraf servislerini bağlayacaktı, aynı zamanda resimleri, borsa verilerini, ve hava durumu bilgisini dünya çapında aktaracaktı. Maalesef, Morgan bunun dünyaya bedava enerji anlamına geldiğini farkettiğinde bu işe para yatırmayı kesti.Dünya, henüz duyulmamış olan sesin ve resmin iletiminden sonra onun bir kaçık olduğunu düşündü.
Dünyanın bilmediğiyse Tesla’nın, Marconi’nin kabul edilen icadından 10 yıl önce radyonun gerisindeki ilkeleri zaten gösterdiğiydi. Aslında, (Tesla’nın öldüğü yıl olan) 1943′te yüksek mahkeme Tesla’nın daha önceki açıklamalarından dolayı Marconi’nin patentlerinin geçersiz olduğuna hükmetmişti. Hala, pek çok referans kaynak radio’nun icadıyla ilgili olarak Tesla’nın ismini zikretmiyor. (Ayrıca: Marconi’nin radyosu sesi iletmiyordu, sadece sinyal iletiyordu, halbuki Tesla yıllar öncesinde ses iletimini göstermişti.) Bu noktada medya Tesla’nın iddialarını abartmaya başladı.Tesla Mars’dan ve Venus’ten radio sinyalleri aldığını belirtmişti. Bugün onun aslında sinyalleri uzaklardaki yıldızlardan aldığını biliyoruz, fakat o zamanlar evren hakkında çok az şey biliniyordu. Basın ise onun “rezil” iddialarıyla eğlendi.
Manhattan’daki laboratuvarında, Tesla dünyayı bir elektrik diyapazonuna çevirdi. Altındaki yer ile aynı frekansta titreyen buharlı bir osilatör elde etmeyi başardı.
Sonuç? Etrafındaki tüm yapılarda yer sarsıntısı. Binalar zangırdadı, camlar kırıldı, sıvalar duvarlardan döküldü. Tesla, teoride, aynı ilkenin Empire State binasının yok edilmesi ve hatta Dünya’nın ikiye bölünebilmesi için kullanılabileceğini iddia etti. Tesla bilimin onun sonuçlarını onaylamasından neredeyse 60 sene öncesinde Dünya’nın rezonans frekansını doğru bir şekilde belirledi. Dünya’yı yarmaya benzer bir şeyi denemediğini sanmayın. (En azından buna yakın bir şeyi…)
1899′da Colorado Springs laboratuvarında, kaynağa dönmelerini sağlayacak şekilde, dünya’nın her tarafına enerji dalgaları gönderir. (Bugünün deprem sismik istasyonlarının teorisini de sağlar böylece). Dalgalar geri geldiğinde daha çok yükleme ekler.
Sonuç? Bugüne kadar kayıtlara geçen insan eliyle yapılmış en büyük şimşek oku; 40 metre. Hala kırılmamış bir dünya rekoru.
Takip eden şimşek sesi 22 mil mesafeden duyulmuştur. Laboratuvarın etrafındaki çayırlar garip bir mavilikle ışımıştır. Aslında bu onun esas deneyi için sadece bir ısınmaydı. Maalesef, o bölgedeki güç istasyonunun donanımına zarar vermiş ve deneyi bir daha asla tekrarlayamamıştır. Birinci dünya savaşının başlarında, Amerikan hükümeti umutsuzca Alman denizaltılarının tespiti için bir yol aramaktaydı. Hükümet Thomas Edison’u iyi bir yöntemin araştırılması işinin başına getirdi. Tesla gemilerin tespiti için enerji dalgalarının kullanımını (bugün radar dediğimiz şey) önerdi, Edison Tesla’nın fikrini komik bularak redetti ve böylece dünya radarın bulunması için bir 25 yıl daha beklemek zorunda kaldı.
Ömür boyu üretkenliğinin ödülü? Edison madalyası! Edison’un onca fiili hakaretinden sonra gerçek bir surata şamar Tesla için.
Ve hikaye böyle devam ediyor.
Sanayi’nin (görülüyor ki oldukça başarılı olan) bilim literatüründen silme girişimleri onu 20 yıllık bir sürgüne sürdü. Sermaye yokluğundan, test edemediği teorilerini sayısız deftere not etti.
Modern dünyayı icat eden insan neredeyse meteliksiz bir şekilde 86 yaşında 7 Ocak 1943′te öldü. İki binden fazla insan cenaze törenine katıldı.
Hayatı boyunca, Tesla 800′den fazla patent aldı. Muhtemelen Edison’ın rekor sayısını geçebilirdi eğer devamlı engellenmeseydi. Hayatının son 30 senesinde çok az patent başvurusu yapabildi.
Edison’dan farklı şekilde, Tesla fikirleri bilimde daha önce emsali olmayan özgün bir düşünürdü. Maalesef, dünya Tesla kadar özgün kişileri finansal olarak ödüllendirmiyor. Sadece bu fikirleri alıp daha kullanışlı ürünler haline getirenleri ödüllendiriyor.
Bilim adamları bugün onun notlarını satır satır taramaya devam ediyor. Uçuk teorilerinin çoğu bugünün ünlü bilim adamları tarafından ispatlanıyor. Örneğin, Tesla pervanesiz disk türbin motoru, bugünün modern malzemeleriyle birleştirildiğinde, tasarlanmış en verimli motorlardan biri oluyor. 1901′de patentini aldığı kriyojenik (mutlak sıfıra yakın sıcaklıklarda) sıvılarla ve elektrikle olan deneyleri süper iletkenlerin kaynağını sağlıyor. Electron altı yükleri olan parçacıkların varlığını ortaya koyan deneylerden bahsetmişti, 1977′de bilim adamları nihayet keşfetti, kuarklar.Belki tarih bir gün gerçek bir dahiyi gördüğü an tanıyabilecek.
(Kısaca Tesla için harcanan dahi diyebiliriz. Adama zamanında deli demişler fakat bugün bilimadamları onun ileri sürdüğü görüşlerin çoğunu kabul etmek zorunda kalmışlardır. Halen çoğu bilimadamı Tesla'nın yapamadıklarını başarmak için uğraşmaktadır.)